Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, 140Journos’un Adnan Oktar belgeselinİ yorumladı. Bildirici, kendi internet sitesinde kaleme aldığı yazıda Eski Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı‘ya yöneltilen “Fincancı olmasaydı örgüt bu örgüt olmayacaktı” suçlamaları üzerine “Madem Fincancı’ya ağır bir suçlama yöneltiliyor, işkence raporlarının davayı nasıl etkilediği, o raporlarla ilgili başka bir uzman görüşü ortaya konulmalıydı. Sadece söze dayanmak ve Fincancı’nın hazırladığı ‘İşkence Atlası’ndan sayfalar göstermek yetmez.” dedi.
140Journos’un belgeselinde Özkan Mamati adlı eski bir örgüt üyesi, “Bu kadın olmasa (Şebnem Korur Fincancı) bugün bu örgüt olmayacaktı” diyordu.
Fincancı’ya yönelik bu suçlama üzerine söyleşiyi yapan kişi, “Bu çok ciddi, ağır bir itham. Ancak bu gerçekten sizin tanıklığınız üzerine anlattığınız bir durum mu? Yoksa bir fikir veya kanaat mi?” diye soruyor. Mamati, “Bu benim birebir yaşadığım bir olay. 99 yılında operasyon oluyor. Gözaltı oluyor her şey itiraf ediliyor. 2005 yılında işkenceye uğrayıp bu uzuvları bu operasyonda oldu diye rapor veriliyor. Böyle bir şey olabilir mi?” diye devam ediyor.
Videoda görüşüne başvurulan eski İstanbul Mali Şube Müdürü Furkan Sezer de Mamati’nin suçlamasını destekliyor. Avukat Sena A. Avvuran da “O dava sonuçlansaydı işkence raporlarıyla davaya etki edilmeseydi bugün ortada böyle bir örgüt olmayacaktı” diye konuşuyor.
Bildirici, bu suçlamalara karşı, “Ancak Mamati’nin iddiasını doğrulayan bir belgeden söz edilmediği gibi dava süreci de aktarılmıyor. Madem Fincancı’ya ağır bir suçlama yöneltiliyor, işkence raporlarının davayı nasıl etkilediği, o raporlarla ilgili başka bir uzman görüşü ortaya konulmalıydı. Sadece söze dayanmak ve Fincancı’nın hazırladığı “İşkence Atlası”ndan sayfalar göstermek yetmez.” dedi.
Bildirici, belgeselde Adnan Oktar’ın örgütünün siyasi ayağına yer verilmemesini eleştirerek belgeselde gördüğü eksiklikleri şöyle anlattı:
“Belgeselde anlatılmıyor ama 1999’daki yargı sürecinde Adnan Oktar sadece 10 ay kadar tutuklu kalmış. İlk dikkati çeken de bazı kişilerin tanıklıktan vazgeçmesi, şikayetini geri çekmesi ve davanın mahkemeler arasında yıllarca dolaştırılması. Düşünün, İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi, aradan 6 yıl geçtikten sonra davanın zaman aşımından düşmesine karar veriyor.
Yargıtay’ın 2007’deki bozma kararı üzerine dava yeniden görülüyor; Mayıs 2008’de mahkeme, Adnan Oktar’ı suçlu buluyor ama sadece 3 yıl hapis cezasına çarptırıyor! Ancak ifadelerinin işkenceyle alındığını öne süren sanıklar kararı temyize götürüyor. Yargıtay’ın “sanıkların savunma haklarının kısıtlandığı” gerekçesiyle bozması üzerine yargılama Haziran 2013’te bir kez daha başlıyor ama yine sonuçsuz kalıyor.
Anlaşılan, Adnan Oktar ve adamları, yargı sürecinin son aşamasında işkence raporlarını kullanmış ama raporların etkisi sınırlı kalmış. 140Journos’un belgeseli, bu raporlara odaklanıyor ama sanıkların itirafları da olmasına rağmen neden hemen mahkumiyet kararı verilmedi? Neden dava yıllarca sürdü? O süreçte kimler, Adnan Oktar’ı korudu? Asıl bunlar sorgulanmalıydı. Hiç olmazsa dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ile konuşulsa daha somut bilgiler alınabilirdi.
Kaldı ki, Adnan Oktar, ilk günden itibaren hep göz önündeydi. Yıllarca bu örgütün üzerine gidilmemesini sadece Fincancı’nın raporlarına bağlayıp onu tek suçlu ilan etmek kolaycılık.
Ayrıca Bildirici, belgeselde Fincancı’nın görüşüne yer verilmemesinin de büyük bir eksiklik olduğunu ifade etti:
Belgesel olma iddiasındaki bu çalışmada Fincancı’nın yanıtının alınmamış olması da önemli eksiklik. Fincancı’ya sadece e-posta gönderilmiş ve ulaşılamamış olmasına rağmen belgeselde izleyiciye “Şebnem Korur Fincancı’ya hakkındaki iddialar sorulmuş, ancak cevap hakkını kullanmamıştır” bilgisi vermek yanıltıcı. “E-posta gönderildi yanıt alınamadı” denilse daha doğru olurdu.