Bir ülkenin umutsuz mücadelesi: Sular yükseliyor, Tuvalu yok oluyor!

3 Eylül 2025

Pasifik Okyanusu’nun ortasında, haritada bile yerini bulmakta zorlanabileceğiniz küçük bir ada ülkesi sessizce büyük bir yok oluşa hazırlanıyor. Yaklaşık 11 bin kişinin yaşadığı Tuvalu, dünyanın en düşük rakımlı ülkelerinden biri. Ancak artık bu özelliği, onun en büyük kırılganlığı haline gelmiş durumda.

Deniz seviyesindeki yükseliş, Tuvalu’yu doğrudan tehdit ediyor. Uzmanlara göre önümüzdeki 25 yıl içinde, yüksek gelgitler sırasında ülkenin neredeyse tamamı su altında kalabilir. Bu senaryo bir felaketten öte, Tuvalu’nun fiziksel varlığının sonu anlamına geliyor. Bir zamanlar mavi suları ve mercan resifleriyle bir turizm cenneti olarak hayal edilen bu ada, şimdi yaşanabilirliğini yitiriyor.

Tuvalu’nun yaşadığı sorunlar sadece deniz seviyesinin yükselmesiyle sınırlı değil. Okyanus suları, adanın yeraltı tatlı su kaynaklarını tuzlandırıyor. Bu da halkın neredeyse tamamen yağmur suyuna bağımlı hale gelmesine neden oluyor. Ancak iklim krizinin bir başka yüzü olan kuraklık, yağmur miktarını da her yıl biraz daha azaltıyor.

Tarım yapmaya uygun değil

Topraklar ise tarım yapmaya uygun değil. Tuzlu ve geçirgen bir yapıya sahip olan toprak, temel gıda üretimini neredeyse imkansız kılıyor. Ada halkının geleneksel besin kaynağı olan balıklar da ya sayıca azalıyor ya da mercanların beyazlamasıyla gelişen mikroalgler nedeniyle zehirli hale geliyor. Ciguatera adlı toksinlerin bulaştığı bu balıklar, sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Eskiden kendi kendine yetebilen bir toplum olan Tuvalu, artık ithalata bağımlı bir yaşam sürüyor.

Deniz seviyesinin yükselişi, yalnızca bir çevre sorunu değil, aynı zamanda ciddi bir adalet sorunu. Tuvalu’nun küresel sera gazı salımına katkısı yok denecek kadar az. Ancak iklim krizinden en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyor. Bu nedenle Tuvalu, yıllardır uluslararası alanda iklim adaleti mücadelesi veriyor.

Küçük ülkenin büyük savaşı

2002 yılında, Avustralya ve ABD gibi yüksek emisyonlu ülkelere karşı hukuki adımlar atma tehdidinde bulunan Tuvalu, aynı zamanda Kyoto Protokolü’nün devamı niteliğindeki Doha Değişikliği için mücadele etti. 2021 yılında ise Antigua ve Barbuda ile birlikte Birleşmiş Milletler’e başvurarak, iklim değişikliğinin uluslararası hukuk kapsamında değerlendirilmesini sağlayacak COSIS adlı komisyonun kurulmasına öncülük etti. Bu girişim, iki yıl sonra Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi’nde açılan davayla somutlaştı.

Ülke bir yandan uluslararası arenada mücadele verirken, diğer yandan kendi sınırları içinde de çözüm arayışlarını sürdürüyor. Başkent Funafuti’de kıyı şeritleri güçlendirildi, arazi ıslah çalışmalarıyla zemin bir metre yükseltildi. Ancak bu tür önlemlerin sınırlı bir etkisi olacağı da açık. Göç, artık konuşulan bir gerçeklik. Avustralya’nın sunduğu “iklim vizesi” programına olan yoğun ilgi, Tuvalu halkının yarısından fazlasını cezbetmiş durumda. Yine de yöneticiler, göçün “son çare” olması gerektiğini vurguluyor.

Gerçek bir ülkenin dijital yeniden inşası

Tüm bu tehditlere karşı Tuvalu, pes etmek yerine farklı bir yol izlemeye karar verdi. 2022 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Simon Kofe, ülkenin dijital olarak yeniden inşa edileceğini açıkladı. Amaç, fiziksel olarak yok olsa bile Tuvalu’nun egemenliğini, kültürünü ve kimliğini dijital ortamda yaşatmak. Ülkenin tüm adalarının üç boyutlu modelleri çıkarıldı, anayasası güncellendi ve sınırlarının dijital olarak da kalıcı olduğu ilan edildi. Şarkılar, hikayeler ve danslar bile dijital arşivlerde korunuyor.

Bu dijital dönüşüm, pek çok teknik zorlukla karşı karşıya. Ülkenin en önemli gelir kaynaklarından biri olan “.tv” alan adı kiralamaları sayesinde yıllık yaklaşık 10 milyon dolar kazanılsa da, halen fiber internet altyapısı bulunmuyor. Mobil cihazlarla video izlemek bile zor, uydu internet çözümleri ise oldukça pahalı.

Tuvalu, okyanus sularına karşı yalnızca kıyılarını değil, geleceğini de savunmaya çalışıyor. Fiziksel varlığı tehdit altında olabilir ama sesini duyurmakta ısrarcı. Sular Tuvalu’yu yutsa bile, dijital hafızasıyla dünyaya “biz vardık ve buradayız” demeye devam edecek.