Kitabın kahramanı terk edilen ama sonrasında kendini seven bir arkadaş bulan Milföy adlı köpek. Kedilerle dolu bir evde, onlarla dostça yaşıyor Milföy. Sahildeki ‘sahipsiz’ köpeklerle de arkadaş. O yüzden hem kedilerin hem köpeklerin dilinden anlıyor. En çok bu sahiplenme sözüne karşı Milföy. Diyor ki daha kitabın başında: “Siz hiç, biri sizi sahiplensin diye beklediniz mi? Bu çok fena bir şey. Kendinizi beğendirmeye çalışmanız isteniyor. Sevimli görünmeniz, derin derin bakmanız, munis davranmanız.”
Milföy’ün kendi ve arkadaşlarıyla ilgili anlattıkları yer yer hüzünlü ama hep umut dolu. Çünkü o çıkar nedir bilmeyen tertemiz kalbiyle iyilerin başına kötü şeyler gelse de hikâyelerin hep mutlu sonla biteceğine inanıyor. Patili dostlarımıza tercüman olup onların bizden sadece sadakat, anlayış ve sevgi beklediklerini söylüyor. Çünkü patili dostlarımız bizim hayatımızın bir bölümüne eşlik ederken biz onların tüm hayatı oluyoruz. Milföy, insana sonunda öleceğimizi bildiğimiz bu hayatın hiç de karmaşık olmadığını, kendinden başka canlılara saygı duyarak dünyada kaldığımız bu süreyi huzurla geçirebileceğini anlatıyor. Tavsiyesini dinleyin.