Didem Seymen – Cildi gençleştirmek, kasları güçlendirmek gibi nedenlerle son yıllarda tüketimi popüler hale gelen takviye kolajen kullanımının yan etkisi var mı? Doktora danışmadan uzun süre kullanılan bu toz ya da sıvı maddenin içerisinde neler var? Kolajeni besinlerden de alabilir miyiz? İşte tüm bu soruların yanıtlarını alanında uzman isimlerden Milliyet okurları için aldık…
‘Umut pazarlanıyor’
“Kolajen ürünleri, reklamlarıyla umut pazarlıyor” diyen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Hayati Deniz; şunları söyledi: “Kolajen, cildin sağlıklı, genç ve elastik kalmasını sağlayan bir proteindir. Vücutta doğal olarak bulunan hatta sentezlenen bu proteinin zamanla yapımı azalır ve yıkım da beraberinde artar. Dolayısıyla da bulunduğu dokular ve cilt yaşlanmaya başlar. Kolajen ürünleri, ciltteki kolajen seviyelerini artırarak kırışıklıkların azalmasına yardımcı olmayı vaat eder. Çalışmalar ise tüm beklentilerimizin ancak yüzde 20’sini karşıladığını söylüyor. Kolajenin cilt, eklem, kas, saç, kemik sağlığına faydaları henüz kesin olarak kanıtlanmamıştır ve kolajen takviyelerinin etkileri hala araştırma konusu olmaya devam etmektedir. Doktora danışmadan kolajen takviyesi kullanmak önerilmez.”
Yumurta yeter
Takviye kolajenlerin reklamlarda anlatıldığı gibi “saf kolajen içerikli” olmayabileceğine işaret eden Prof. Dr. Deniz, “Özellikle saf haliyle tatsız olan ama tüketimini kolaylaştırmak için kullanılan meyve şekeri kökenli tatlandırıcıları akılda tutmak gerekir. Doğal yollarla kolajen sentezini destekleyen ürünler tüketilmeli. Kolajenin yapı maddelerinden glisinden zengin yumurta akı, prolinden zengin tavuk ve balık derisi tüketmek, bakır ve C vitamininden zengin beslenme en doğal kolajene ulaşmanın bir yoludur. Egzersiz unutulmamalı” diyor.
‘Bilimsel çalışma az’
Dermatoloji Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Okan, kolajen takviyelerinin cilt üzerine etkilerini gösteren az sayıda bilimsel çalışma olduğunu belirterek şunları söyledi: “Yapılan çalışmalarda kolajen takviyelerinin cilt kuruluğunu azalttığı ve kırışıkları hafiflettiği gösterilmiştir. Ancak tüm bunları kanıtlayacak geniş kapsamlı bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır. Kolajenin kaynağı balık, tavuk veya sığır olmaktadır. Balık kaynaklı kolajenler, küçük boyutları ve kolay emilimleri nedeniyle en sık önerilendir. Genellikle 3 aylık kürler halinde kullanılmaları sonra ara verilmesi önerilir.”
Karaciğere zarar verebilir
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Meriç, 40 yaşından sonra her yıl vücutta bulunan kolajenin yüzde 1’ini kaybedildiğini belirterek, şunları dedi: “Sigara içmek, alkol kullanımı, egzersiz yapmamak ve düzenli uyku olmaması kolajen kaybını hızlandırır. Bitkilerde kolajen bulunmaz, bu nedenle vegan beslenme kolajenin yeterli alınamamasına sebep olabilir. Geçen yıl yapılan bir çalışmada eklem rahatsızlıklarında Tip 2 kolajenin daha etkili olduğu gösterilmiş. Kemik suyu ve jelatinin iyi kolajen kaynakları olduğu öne sürülüyor. Ancak ticari kemik suyunun kalitesi farklılık gösterir. Kolajen kullanımı her ne kadar destek uygulamaları olsa da mutlaka doktorunuzun kontrolünde alınmalı.”
‘Faydasızsa bırakın’
Beslenme ve Diyet Uzmanı Emel Unutmaz Duman, cilt için kullanılan Tip 1 ve 3 kolajen de olsa uzun zamandır eklem sağlığı için Tip 2’yi kullandıklarını söyledi. “Tip 1 ve 3’ü 40-45 yaş üstü cilt sağlığı ile ilgili sıkıntı yaşayanlarda, sık botoks yaptıranlarda ve obezite cerrahisi sonrası öneriyorum. Önerirken de takip etmeleri konusunda uyarıyorum. Eğer kişinin vücudu kolajen kullanabiliyorsa 2. ayın sonu 3. ayda etkilerini görmeye başlar. Bu durumda yılda 2 kez, 3 ay kullanıp, 3 ay ara vererek kullanabilir. Fayda görmüyorsanız bırakın.”